Kokoreç orta çağdan sonra yenmeye başlayan bir yemek türüdür. Orta çağdan sonra yeniçağla beraber ilk üç tekerlekli kokoreç arabaları ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu arabalar, iki öküzün çektiği ağır ve hantal seyyar arabalardandı. Seyyar kokoreç arabaları paslanmaz çeliğin icadıyla beraber günümüzdeki halini almaya başlamıştır. Kokorece tuz, pul biber ve diğer baharatları ilave etme dönemi ise İstanbul’un fethinden sonraki döneme denk gelmektedir.
Kokoreçin geçmişi o kadar eskilere dayanmaktadır ki yapılan çalışmalara göre ilk keşfi Orta Asya’daki Türk boylarında olmuştur. Tarihi Orhon Kitabelerinin 500 metre ilerisinde bulunan başka bir yazıtta dünyanın ilk seyyar kokoreççilerinden bahsedildiği ve bu yazıtın imparatorun ısrarıyla hem Çince hem de Türkçe yazıldığı bilinmektedir. Söylenene göre dünyanın ilk seyyar satıcıları bu lezzeti ailece gittikleri bir piknikte keşfetmişler ve ipek yolunun üzerinde seyyar satışına başlamışlar. O dönemlerde adından o kadar çok söz ettirmiş ki kokoreç, dönemin ünlü filozofları, komutanları ve ünlüleri bu lezzeti tatmak için ipek yoluna gelirlermiş. Üstüne üstlük Büyük İskender’in de bir seferinde bu lezzeti tatmak için seferini uzattığı rivayet edilmiştir.
Bu lezzet Kavimler Göçü ile beraber Anadolu’ya da yayılmaya başlamıştır. Zamanla Anadolu’da da adından çokça söz ettirerek padişahların gözde yemeği haline gelmiştir. Avrupa’da da ün kazanan kokoreç ismi ise Türkçeye Yunancadan geçmiştir. Türkiye’de kokoreç genellikle seyyar satılan bir yiyecek olduğundan akşamdan sonra tezgahlarda yerini alır ve ayak üstü atıştırmalık olarak tüketilir. Türkiye’de olduğu kadar ün kazanmış olan kokoreç, Yunanistan’da günün her saatinde tüketilebilen bir yiyecektir. Fakat yine de en çok paskalya döneminde tüketilir.
İçerikler